31 Mart 2015 Salı

Ankara Hukuk "Öğrenci" Tanıtım Filmi

Bay [A] l Bir Hukuk Fakültesi Filmi

Danıştay'dan Kişiye Özel Bilgilerin Korunmasına Yönelik Kritik Karar

Özel Eğitim Kurumları Derneği ile Milli Eğitim Bakanlığı Özel Eğitim Kurumları Genel Müdürlüğü'nün, "avuç içi damar izi" yöntemine ilişkin işleminin iptali ve yürütmesinin durdurulması istemiyle Danıştay'da açtığı dava sonuçlandı. Danıştay 8. Dairesi, özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde eğitim alan engellliler ve eğitim personelinin ders devam takiplerine ilişkin kimlik doğrulama sisteminin "avuç içi damar izi" yöntemiyle yapılmasını öngören işlemin yürütmesini durdurdu.

Kararda, kişisel verilerin işlenmesine ilişkin Anayasanın kişisel bilgilerin korunmasını düzenleyen 20. maddesi hükmü çerçevesinde, yürürlüğe konulmuş yasal bir düzenleme bulunmadığı ifade edildi.Kişisel verilerin alınması, depolanması ve işlenmesi konusunda işlem tesis etme yönünden davalı idareye yetki veren bir kanuni düzenlemenin de bulunmadığına işaret edilen kararda, şunlar kaydedildi:

"Avuç içi damar tanıma teknolojisi, avuç içinde bulunan kan damarlarının her insanda farklı olmasından yola çıkılarak oluşturulmuş biyometrik kimlik doğrulama sistemidir. Dolayısıyla avuç içi damar izinin tamamen kişiye özel biyometrik bilgileri içerdiği ve kişinin özel hayatına ilişkin kişisel bir veri olduğu hususunda kuşku bulunmamaktadır.

'Anayasa ve AİHM kararlarına vurgu'

Danıştay 8. Dairesi'nin kararında, Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin "özel hayatın ve aile hayatının korunmasına" ilişkin hükümleri hatırlatıldı. MEB'in ilgili yönetmeliğinde, özel eğitim ve rehabilitasyon merkezinde kimlik doğrulama sisteminin "avuç içi damar izi" yöntemiyle yapılmasına karar verildiği vurgulandı. İdarelerin, gelişen teknolojinin kamu hizmetlerinin etkin ve verimli yürütülmesini kolaylaştırmayı amaçladığına atıf yapılan kararda teknoloji kullanılarak kişisel verilerin kayıt altına alınması uygulamasının, Anayasa, ilgili yasalar ve Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası anlaşmalardaki temel hak ve özgürlüklere ilişkin hükümlere uygun olması gerektiğine dikkat çekildi. 

Avuç içi damar tanıma teknolojisi, özel sağlık kurumlarından yararlanmak isteyen SGK'lı hastaların tespiti için kullanılmasıyla da tartışma yaramıştı. 

Hukukun Dalları

Türkiye‘nin İlk ve Tek Hukuk Müzesi


Hukuk sektöründe hizmet veren hatta hizmet vermese dahi adalet geçmişimizi merak eden herkesin ziyaret etmesi gereken bir yer. Hukuk müzesi ilk kez 2006 yılında Ankara ‘da kuruldu. Kurulduğu 2006 yılında sadece Türkiye ‘nin değil Avrupa ‘nın da ilk hukuk müzesi oldu. Hukuk müzesi fikri her ne kadar o yılların Ankara Barosu Başkanı Av. V. Ahsen Coşer ‘e ait olsada, hukuk müzesinin kurulumunda en büyük emek Av. Argun Bozkurt ‘un diyebiliriz. Av. Argun Bozkurt tam bir kolleksiyoncu. Gittiği, gezdiği şehirlerde kolleksiyonuna katmış olduğu harika eserler ve ailesinin de vermiş olduğu katkılarla büyük bir arşive sahip olmuş. Av. Argun Bozkurt ‘un kolleksiyonuna başladığı ve ilk kez hukuk müzesinin ortaya çıkış fikrini şöyle ifade ediyor.


O andan itibaren biriktirmeye başladım. Duruşmaya gittiğim ilçelerdeki arzuhalcilerin eski daktilolarıyla başlayan bu süreç, efemera merakına, oradan cüppe kolleksiyonuna kadar gelişti ve genişledi. Avukatlık büromda sergilediğim ve yanımdan ayırmadığım bu objeler, 2006 yılında , Ankara Barosu’nun saygın Başkanı Avukat Vedat Ahsen Coşar’ın , bir toplantıda , müze kurma görevini üstlenmemi istemesiyle birlikte , mekan değiştirdi ve baro olanaklarıyla daha da genişletilerek, Ankara Barosu Hukuk Müzesinin kuruluşu ile noktalandı.

Hukuk müzesi tam altı yıl boyunca Ankara Barosu çatısı altında hizmet verdi. Bu altı yılın sonunda daha da büyümek ve tüm dünya çapında tanınır bir müze haline getirilmek için Türkiye Barolar Birliği sorumluluğunda hizmete devam etmiştir. Her yıl binlerce ziyaretçiyi misafir eden hukuk müzesi içerisinde gerçekten çok değerli ve çok kıymetli eserler var. T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı verilerine göre hukuk müzesinde tam 421 adet eser sergileniyor. Eser sayısı avukatların katkılarından dolayı her geçen gün artıyor. Hukuk müzesi içerisinde gerçekten çok dikkat çekici objeler var. Örneğin, dünyada yapılmış ilk daktilo hukuk müzesinde yer alıyor. Taş tabletlere kazınmış özel matbu evraklar, Osmanlı döneminden kalma resmi duruşma evraklar ve fetvalar, çok sayıda özel ismin kullandığı cübbe gibi gerçekten ilginizi çekmeyi başaracak obje hukuk müzesinde sergileniyor. Objelerin yanı sıra, Türkiye tarihinde yer alan bir çok önemli dilekçede sergide görücüye çıkıyor. Hukuk müzesinde 12 mart darbesi sonrasında asılan Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının avukatı Halit Çelenk ‘in Yargıtay’a infazlarının ertelenmesi konusunda hazırlamış olduğu dilekçeye yer verilmiş. Ayrıca yine Av. Halit Çelenk ‘in duruşmada giymiş olduğu cübbesi ve küçük bir büstü de hukuk müzesinden sergilenenler arasında. Türk hukuk tarihi boyunca bir çok önemli eseri merak ediyorsanız Türkiye Barolar Birliği Hukuk Müzesi ‘ni ziyaret etmelisiniz.

25 Mart 2015 Çarşamba

Mahkemeden Emsal Niteliğinde Karar:Devlet İki Milyon Tazminat Ödeyecek

Kocaeli'nin Karamürsel ilçesinde satın aldığı  arazisi 'orman şerhi' konularak elinden alınan vatandaşın açtığı davada mahkeme emsal niteliğinde karar verdi. 

Mahkeme, kamulaştırmasız el konan 47 dönümlük arazi için Orman Genel Müdürlüğü’nü vatandaşa 2 milyon 26 bin 71 lira tazminat ödemeye mahkum etti. A.E.E., 1982 yılında Karamürsel’de 50 dönüm tarla satın aldı. 2 yıl önce satışını yapmak isteyen A.E.E., tapu dairesine gittiğinde tarlasına 2001 yılında orman şerhi konulduğunu öğrendi. 

Orman İşletme Müdürlüğü’ne başvuran A.E.E.’ye "Tarlanın bulunduğu yörede orman kadastro çalışmaları yapıldı. Taşınmazın büyük bir bölümü kesinleşmiş orman sınırları içerisinde kaldı. Kesinleşmiş orman tahdit çalışmaları üzerinden yasal 10 yıllık dava açma süresi geçti. Tapu kaydı orman sınırları dahilinde kalan bölüm yönünden kendiliğinden hükümsüz kaldı" denildi.

A.E.E., avukatı aracılığıyla Orman Genel Müdürlüğü aleyhine Karamürsel Asliye Hukuk Mahkemesi’nde tazminat davası açtı. Avukat Özgür Eray Taş, müvekkilinin mülkiyet hakkının ihlal edildiğini söyledi. 

Orman Genel Müdürlüğü, davada tarafın maliye hazinesi olması gerektiğini savunarak davanın reddine karar verilmesini istedi. Tarlanın tapu kaydı incelendi. Davayı karara bağlayan mahkeme, mülkiyet hakkının, gerek Anayasa ve yasalarla iç hukuk yönünden, gerekse Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve ek protokolleriyle kabul edilmiş temel haklardan olduğunu vurguladı.

Orman Genel Müdürlüğü’nün el konan 47 dönümlük alan için A.E.E’ye yasal faizi hariç 2 milyon 26 bin 71 lira tazminat ödemesine hükmetti.

Dünyanın En İlginç Yasaları

1)Komşunuzun ineğini sağmak yasalara aykırıdır.(Amerika,Teksas)
Dünyanın En İlginç Yasaları listemizin ilk sırasında Amerika Birleşik Devletleri ‘nin bir eyaleti olan Teksas var. Eğer Teksas ‘ta hayvancılık ile uğraşıyorsanız ve gidip bir başkasının bir ineğini sağarsanız, geceyi nezarethane de geçirebilirsiniz. Büyük bir cezası olmasa da, inek sahibi sizden tazminat alabilir.

2)İngiltere'de Parlemento Evinde Ölmek Büyük Bir Suçtur.
Hala kraliyet ailesinin genel yönetimde etkisi olan İngiltere ‘de akıl almaz yasalar yürürlüğünü sürdürüyor. Çok uzun yıllarca ve hali hazırda devam eden geleneklerini pek değiştirmeyi sevmeyen bir toplum. Bu sebeptirden ki Dünyanın En İlginç Yasaları listemize çok tuhaf bir yasa ile girmeyi başardılar. İngiltere ‘de parlemento evleri içinde ölmek yasa dışı ve hatta suç. Kendinizi ölecek gibi hissettiyseniz ve parlemento evleri içindeyseniz kendinizi hemen dışarıya atmanız da fayda var.

3)Bir Domuza Napolyon Demek Fransa'da Yasalara Aykırıdır.
Bir diğer ilginç yasamız Fransa ‘dan geliyor. Fransızlar geçmişlerine yüksek önem veren ülkelerden. Fransız ve hatta dünya tarihine ismini kazımış olan ünlü isim Napolyon ‘u bilmeyen yoktur. Napolyon ‘a olan bağlılıklarını göstermek ve hala saygı ile onu andıklarını resmileştirmek için, Fransa ‘da bir domuza Napolyon ismini vermek yasalara aykırı bir durum. Eğer domuzunuzu bir polis yanında Napolyon diye çağırırsanız hemen kaçmaya başlamanız gerek.

4)Eğer Yüksek Alkollü İken Yakalanırsanız,İdam Mangası Tarafından Kurşuna Dizilebilirsiniz.(San Salvador)
San Salvador trafik kurallarını çok ciddiye alan bir ülke. Mesela bir gece kulübüne gittiniz ve içkiyi biraz kaçırdınız. Taksi bulamayınca, benim evim yakın arabama atlar şuraya kadar giderim bir şey olmaz dediniz. Ve bir trafik polisi denetlemesini yakalandınız. Evet şimdi hapı yuttunuz. Çünkü San Salvador da eğer yüksek alkollü iken yakalanırsanız, idam mangası tarafından kurşuna dizilebilirsiniz. Sert ama etkili bir yasa. San Salvador da kimsenin alkollü araç kullanacağını düşünmüyoruz. 

5)Singapur'da Yere Sakız Atmak Yasaktır.

Singapur çevre temizliğine bir hayli önem veren ülkelerden biri. Singapur’da hiç kimsenin yere sakız attığını, hatta düşürdüğünü dahi göremezsiniz. Yere sakız atmanın yüksek bir para cezası var. Singapur’a gittiğinizde yere bakmadan, gönül rahatlığı ile adımlarınızı atabilirsiniz. Temiz çevre ve düzen için farklı ama güzel bir yasa.

6)Almanya'da Yastık Aleti Suç Sayılabilir.
Almanya‘da yastık, kanunlarda pasif silah olarak geçmektedir.Bu yasanın neden var olduğuna dair herhangi bir kesin kaynak bulamadık. Ancak izlediğimiz filmlerden yola çıkarak yastık ile adam boğma, tabancanın desibelini yani sesini azaltma gibi yollarda kullanıldığını gördüğümüzden, pasif silah olarak gösterilmesinde bir problem yok gibi. Bunun yanı sıra özellikle boşanma davalarında pasif silah olarak yastık gösterilmesi ve şiddet aleti olarak tanıtılması da farklı bir durum.

7)Bangladeş'te Sınavda Kopya Çekmek Yasal Olarak Suçtur.
Eğitime çok önem vermeyen bir ülke gibi duran Bangladeş ‘de durum aslında hiç de öyle değil. Sınavda kopya çekerken yakalanırsanız, yasal olarak suç işlemiş sayılırsınız. Ve öğretmeniniz tarafından polis merkezine sevk edilebilirsiniz. Kopya çekmektense çift dikiş okumanın daha sağlıklı olacağı tek ülke muhtemelen Bangladeş olabilir.
8)Yunanistan'da Stiletto Giymek Yasaktır.
Stiletto giymek Yunanistan ‘da yasak. Kadınlar için zor bir durum olsa gerek. Peki stiletto giymek neden Yunanistan’da yasak? Yunanistan kültür mirasına en çok önem veren ülkeler arasında. Yunanistan ‘ın özellikli tarih kokan kentlerinde bu yasa uygulanıyor. Topuklu ayakkabıların yapmış olduğu basınç ile Yunan Tarihi yatan yer altına zarar gelmemesi için böyle bir önlem alınmış. Her yıl binlerce turistin akın ettiği özel bölgeleri düşünecek olursak, çok da mantıksız olmayan bir yasa olduğunu söyleyebiliriz.

24 Mart 2015 Salı

2014 Yılında AİHM'nin Türkiye'ye Karşı Verdiği Kararlar

2014, Türkiye’de ve Dünya’da insan hakları ve insan hakları savunucuları için berbat bir yıldı. Yaşam hakkı ve ifade özgürlüğü başta olmak üzere, hak ve özgürlüklerin sürekli saldırı altında olduğu, sorumluların hiç yargılanmadığı ve tek bir iyi habere muhtaç olduğumuz zamanlarda yine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) imdadımıza yetişti ve biraz olsun adalet için sevinebildik.
Ben de, AİHM 2014 yılı istatistiklerini yayımlamadan önce, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde (AİHS) düzenlenen madde başlıkları altında (mülkiyet hakkı hariç) kronolojik olarak 2014 yılında AİHM tarafından Türkiye’ye karşı verilmiş ve hasret kaldığımız hukuka doyduğumuz kararların bazılarını bir araya getirmek istedim. Karar adlarının üstüne tıkladığınızda Türkçe çevirilerini bulabilirsiniz. Önemli gördüklerimi özetlemeye çalıştım ama unuttuklarım vardır şüphesiz, şimdiden affola, hatırlatırsanız şahane olur.
14 Ocak – Kasap ve diğerleri v.Türkiye: Motorsiklet kullanırken polisler tarafından takip edilmeye başlanan ve ehliyetsiz olduğu için korkup kaçan başvurucuyu yakalamak isterken dengesini kaybeden polisin silahının ateş alması ve başvurucunun ölmesi ile ilgili başvuruda, AİHM, polise verilen 1 yıl 8 aylık hapis cezasında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının yaşam hakkı ihlaline karşı tolerans içerdiğine ve cezasızlığa yol açtığına karar verdi.
AİHM, daha önce Böber v. Türkiye ve Eski v. Türkiye kararlarında işkence ve kötü muamele yasağı maddesi altında erteleme ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması yollarına başvurmanın cezasızlığa yol açtığına karar vermişti. Bu karar, yaşam hakkı bakımından bunu söylemesi açısından bir ilk.
28 Ocak – Camekan v.Türkiye: İHAM, 2000 yılında F Tipi Cezaevleri’ne karşı pankart asmak isterken polis tarafından kulağından vurulan Şamil Camekan’ın polisler aleyhine açtığı davada olay tarihinden itibaren yaklaşık 11.5 yıl sonra karar çıkmasını, yılda ortalama üç defadan az duruşma yapılmasını, sanık polis ve avukatlarının duruşmada hazır bulunmaması sebebiyle duruşmaların sürekli ertelenmesini İHAS’ın 2. maddesinde korunan yaşam hakkının usuli yükümlülüklerine aykırı buldu. Mahkeme, Türkiye’nin yargılama sırasında gerekli özeni, yeterli çabukluğu ve etkinliği sağlayamadığını saptadı.
7 Şubat – Oruk v. Türkiye: Denizli’de askeri bölge yakınında patlama sonucu 5-14 yaşları arasındaki 6 çocuğun ölümüyle ilgili başvuruda AİHM,  tıbbi ihmalin söz konusu olduğu davalarda mağdur yakınlarına tazminat ödenmesinin yeterli olmadığını söyleyerek yaşam hakkının ihlal edildiğine karar verdi.
25 Şubat – Makbule Kaymaz v. Türkiye: AİHM, 2004’te Mardin’de “terörist” zannedilerek 12 yaşında 13 kurşunla öldürülen Uğur Kaymaz ve babasının yaşam hakkının ihlal edildiğine karar verdi.  AİHM, polis operasyonunun ölüm riskini en aza indirecek şekilde planlanmadığını ve yürütülmediğini, ayrıca Uğur Kaymaz ve babasına karşı kullanılan ve ölümle sonuçlanan müdahalenin “gerekli” bir müdahale olmadığını söyledi.
Uğur Kaymaz ve babasının ölümünden sorumlu polislerin olaydan 10 gün ve 1 yıl sonra savcı karşısına çıkartılmasının, çelişkili polis ifadelerinin, Uğur Kaymaz’ın ölü bedeninin yanınd bulunan silahtan parmak izi alınmamasının etkili soruşturma yükümlülüğüne aykırı olduğuna karar verildi.
1 Nisan  Mehmet Köse v. Türkiye: AİHM, 2002 yılında zorunlu askerlik hizmetini yaptığı sırada intihara teşebbüs eden ve hastanede hayatını kaybeden Yılmaz Köse’nin babasının yaptığı başvuruda Türkiye’nin, AİHS’ın 2. maddesinde korunan yaşam hakkı bağlamında etkin soruşturma yükümlülüğünü ihlal ettiğine karar verdi.
15 Nisan – Cülaz ve Diğerleri v. Türkiye: 1993’te 6 kişinin gözaltında kaybedilmesi hakkında yapılan başvuruda İHAM, Türkiye’nin yaşam hakkını ve soruşturma yükümlülüğünü ihlal ettiğine karar verdi.
18 Mayıs – Sarısülük v. Türkiye: AİHM, Gezi direnişi sırasında 14 Haziran 2013 tarihinde polis kurşunuyla öldürülen Ethem Sarısülük’ün ailesinin yaptığı başvuruyu iç hukuk yolları tüketilmediği kabul edilemez buldu.

23 Mart 2015 Pazartesi

Hukuk ve Adalet Konulu 5 TED Konuşması

TED Nedir?” diye soranlar olabileceği için belki önce bunu cevaplamak gerek. TED yani uzun ismiyle Technology, Entertainment, Design, bir konferans organizasyonu. Kar amacı gütmeyen Sappling Vakfı tarafından yürütülüyor. Yaklaşık 30 yıldan bu yana “yaymaya değer fikirler”in ifade edildiği platform, teknoloji, eğlence ve dizayn odaklı konulara ağırlık vermekle birlikte bugün küresel ısınma, sosyoloji, felsefe, adalet gibi konularda da yapılan sunumlar bulmak mümkün. Farklı ve yaratıcı fikirlerle tanışmak için güzel bir platform olan TED’de Türkiye’den de Mustafa AkyolElif Şafak ve M. Serdar Kuzuloğlu‘nun yaptığı konuşmalara rastlamak mümkün. En iyisi videolara bakalım
1)Bryan Stevenson: Adaletsizlik Üzerine Konuşmalıyız.
ABD’li bir avukat olan Bryan Stevenson, farklı ırklar, fakirlik gibi kavramların insanları kutuplaştırdığı ve bunun adalet sistemine yansımasına değiniyor ve ABD özelinde adalet sistemini sorguluyor. Stevenson, “Teknoloji, tasarım, eğlence, yaratıcılık vizyonlarının insanlık, şefkat ve adaletle iç içe olması gerektiğinin farkındasınız” diyor.
2)Philip Howard:Bozulmuş Bir Hukuk Sistemini Düzeltmenin 4 Yolu
Özgürlükler ülkesinin bir mayın tarlasına dönüştüğünü söyleyen ve aynı zamanda bir avukat olan Howard, yine Amerika Birleşik Devletleri özelinde adalet sistemini sorgulayarak, hukuk sisteminin düzeltilmesi için önerilerini sıralıyor.
3)Karen Tse:İşkenceye Nasıl Dur Derim?
Kamboçyalı olan ve videoda işkence konusunu işleyen Tse, dünyadaki işkencenin %95’inin genel kanının aksine siyasi olmayan kimselere uygulandığına vurgu yapıyor ve işkencenin bitirilebileceğini söylüyor. Bunun için en önemli öneri olarak, “avukata erken erişim” konusuna vurgu yapıyor.
4)Karen Bales:Modern Kölelikle Nasıl Savaşılır?
Bales, büyük endüstrinin modern köleleri yarattığını söylüyor. Dünyadaki nüfus patlamasının, savaş ve çatışmaların, yolsuzlukların ve hastalıkların çok fazla savunmasız insan yarattığına ve bunun da modern köleliğe yol açtığını belirtiyor ve bunun neden bitirilmesi gerektiğinden hareketle, nasıl savaşılabileceği sorularına yanıt arıyor.
5)Michael Sandel:Yitirdiğimiz Demokrasi Sanatı
Aristo’nun adalet tanımıyla başlayarak golf oyunu ve bir mahkeme kararı üzerinden adaletin dağıtımını anlatan Sandel, “demokrasi, uygar tartışma ortamından beslenir ki, bunu unuttuğumuz için utanmalıyız” diyor.
NOT:www.hukuksokagı.com'dan alınmıştır.



Avukatımı İstiyorum :)

AVRUPA BİRLİĞİ ADALET DİVANI'NIN ÖNEMLİ KARARLARI

1- ÜYE ÜLKELERDE İKAMET EDEN TÜRK İŞÇİLERİNİN SERBEST DOLAŞIMLARINA İLİŞKİN 1/80 SAYILI ORTAKLIK KONSEYİ KARARINI YORUMLAYAN 30.9.1987 TARİH VE C-12/86 SAYILI M. DEMİREL KARARI

Ankara Anlaşması’nın 7’nci maddesi ile birlikte değerlendirildiğinde Ankara Anlaşması’nın 12’nci ve Katma Protokol’ün 36’ncı maddesi, üye ülkelerde ikamet eden Türk işçilerin aile birleşimine yönelik yeni kısıtlayıcı düzenlemelerin getirilmesini yasaklar.

2- 1/80 SAYILI ORTAKLIK KONSEYİ KARARININ AVRUPA TOPLULUĞU ÜYESİ ÜLKELERDE DOĞRUDAN UYGULANIR OLDUĞUNA       İLİŞKİN 20.9.1990 TARİH VE C-192/89 SAYILI S. Z. SEVİNCE KARARI

1. Türkiye ile Avrupa Ekonomik Topluluğu arasında ortaklığın geliştirilmesini öngören Ortaklık Konseyi’nin 20.12.1976 tarih ve 2/76 sayılı ve 19.9.1980 tarih ve 1/80 sayılı kararları, Avrupa Ekonomik Topluluğu Anlaşması’nın 177’nci maddesinin uygulama kapsamına girer.
2. 2/76 sayılı Kararın 2’nci maddesinin 1. fıkrasının b bendi ve/veya 1/80 sayılı Kararın 6’ncı maddesinin 1’inci fıkrası ile 2/76 sayılı Kararın 7’nci maddesi ve/veya 1/80 sayılı Kararın 13’üncü maddesi, Avrupa Topluluğu üyesi ülkelerde doğrudan etkiye sahiptir.
3. 2/76 sayılı Kararın 2’nci  maddesinin 1‘inci fıkrasının b bendinde ve/veya 1/80 sayılı Kararın 6’ncı maddesinin 1’inci fıkrasının 3’üncü hükmünde belirtilen “yasal çalışma” tanımı, oturma hakkını reddeden karara karşı yaptığı itirazın reddine ilişkin kararın uygulanmasının ertelendiği süre zarfında bir işte çalışmasına izin verilen bir Türk işçisinin durumunu kapsamaz.

3- GEÇERLİ BİR ÇALIŞMA İZNİ İLE AYNI İŞVEREN NEZDİNDE 1 YILDAN FAZLA SÜRE ÇALIŞMIŞ TÜRK VATANDAŞLARININ BU ÇALIŞMA İZNİNİ UZATTIRMA HAKLARININ BULUNDUĞUNA İLİŞKİN 16.12.1992 TARİH VE C- 237/91 SAYILI K. KUŞ KARARI

1. Türkiye ile Avrupa Ekonomik Topluluğu arasında ortaklığın geliştirilmesini öngören 19.9.1980 tarihli ve 1/80 sayılı OKK ’nın 6’ncı maddesinin 1’inci fıkrasının 3’üncü hükmü aşağıdaki şekilde yorumlanmalıdır:
Bir Türk işçisinin milli hukuk düzenlemeleri çerçevesinde yargıya intikal etmiş bir dava süresince kendisine oturma izni verilmiş olmasından dolayı çalıştığı süreler, söz konusu kararda öngörülen en az 4 yıllık çalışma koşulunun yerine getirilmesinde dikkate alınmaz. İlgilinin ikamet hakkının ilk kademe mahkemesi kararıyla teyid edilmiş olması bu durumu değiştirmez.
2. 1/80 sayılı OKK’nın 6’ncı maddesinin 1’inci fıkrasının 1’inci bendinin aşağıdaki şekilde yorumlanması gerekir:
Üye bir ülkede, bu ülke vatandaşı ile evlenmek için oturma izni almış olan ve burada geçerli bir çalışma izni ile aynı işveren nezdinde 1 yıldan fazla bir süre çalışmış Türk vatandaşının, bu çalışma iznini uzattırma hakkı vardır. Çalışma iznini uzattırma başvurusuna karar verilmesi esnasında söz konusu evliliğin ortadan kalkmış olması durumu değiştirmez.
3. 1/80 sayılı OKK’nın 6’ncı maddesinin 1’inci fıkrasının 1’inci ve 3’üncü bendlerinde belirtilen koşulları yerine getiren bir Türk işçisi, çalışma izninin dışında oturma iznini de uzattırmak için bu hükümlere istinad edebilir.

4- EBEVEYNİ İŞÇİ OLAN MESLEK/YÜKSEKOKUL EĞİTİMİNİ TAMAMLAYAN TÜRK VATANDAŞININ ÇALIŞMA İZNİNİN BULUNDUĞUNA İLİŞKİN 5.10.1994 TARİH VE C-355/ 93 SAYILI H. EROĞLU KARARI

1. Türkiye ile Avrupa Ekonomik Topluluğu arasında ortaklığın geliştirilmesini öngören 19.9.1980 tarihli ve 1/80 sayılı OKK’nın 6’ncı maddesinin 1’inci fıkrasının 1’inci hükmü aşağıdaki şekilde yorumlanmalıdır:
Yüksek okul mezunu olup, 2 yıllık bir süre için belirli bir amaca bağlı, geçici nitelikte oturma izni (Aufenthaltsbewilligung) bulunan ve bir mesleki faaliyet çerçevesinde bilgilerini derinleştirmesi veya ihtisas alanı olan branşta staj yapması amacıyla birden fazla çalışma izni verilmiş olan bir Türk vatandaşının, bir işveren nezdinde 1 yıldan fazla ve müteakiben bir diğer işveren nezdinde 10 ay çalışmış olması, ilk işveren nezdindeki çalışma izninin yenilenmesi hakkını doğurmaz.
2. 1/80 sayılı OKK’nın 7’nci maddesinin 2’nci fıkrasında belirtilen şartları yerine getiren bir Türk vatandaşı, bu nedenle ilgili üye devlette her türlü iş arzını cevaplandırma hakkına, buna istinaden de oturma izninin uzatılması talebini bu madde hükmüne istinad ettirme hakkına sahiptir.

5- ULUSAL MEVZUAT UYARINCA OTURMA VE ÇALIŞMA İZNİ ALINMASINI GEREKTİRMEYEN BİR İŞTE ÇALIŞAN TÜRK İŞÇİSİNİN ÇALIŞMASININ YASAL ÇALIŞMA OLDUĞUNA İLİŞKİN 6.6.1995 TARİH VE C- 434/ 93 SAYILI A. BOZKURT KARARI

1. Uluslararası kamyon sürücüsü olarak çalışan bir Türk işçisinin, Türkiye ile Avrupa Ekonomik Topluluğu arasında bir ortaklık tesisi amacıyla 12.9.1963 tarihinde Ankara’da imzalanan ve Bakanlar Konseyi’nin 23.12.1963 tarih ve 64/732/EWG sayılı Kararı ile Topluluk adına kabul edilen Anlaşma uyarınca kurulan Ortaklık Konseyi’nin 19.9.1980 tarihli ve 1/80 sayılı Kararı’nın 6’ncı maddesinin 1’inci fıkrası gereğince bir üye ülkenin yasal iş piyasasına dahil olup olmadığı hususu, başvuru sahibinin bu üye ülke ile yeterli ölçüde yakın bir ilişki içinde olup olmadığı kıstasına dayalı olarak ulusal mahkeme tarafından belirlenir. Bu belirlemede özellikle kişinin nerede işe alındığı, ücret veya maaş ilişkisindeki işin hangi ülkede görüldüğü, hangi ülkenin istihdam ve sosyal güvenlik mevzuatının uygulandığı gibi hususlar dikkate alınmalıdır.
2. Ulusal mevzuat uyarınca üye ülke makamlarından oturma ve çalışma izni alınmasını gerektirmeyen bir işte çalışan Türk işçisinin, bu üye ülkedeki çalışması, 1/80 sayılı OKK’nın 6’ncı maddesinin 1’inci fıkrası anlamında yasal çalışmadır. Bu yasal çalışmanın mevcudiyeti ilgili kişi için ikamet hakkını da içerir.
3. Ortaklık Konseyi’nin 1/80 sayılı Kararı’ nın 6’ncı  maddesinin 2‘nci fıkrası, bir ülkenin yasal iş piyasasına dahil olup, bir iş kazası sonucu sürekli işgöremez duruma gelen bir Türk işçisine bu ülkede kalma hakkını vermez.

Baharın Gelişi-Nevruz

                       
 Miladi takvime göre her yıl 21 Mart’ta kutlanan ve doğanın yeniden canlandığını müjdeleyen bahar bayramı Nevruz, bu yıl da milyonlarca insanı bir araya getirecek. Yeni yıl, doğanın uyanışı ya da bahar bayramı olarak bilinen Nevruz, aslında çok uzun yıllardır kutlanan ve hemen hemen her toplum için önemli bir bayram. Türkiye’de 1995 yılına kadar bir gelenek olarak görülen Nevruz, bu yıldan itibaren ise resmi bayram olarak kabul edildi.
Baharın ilk günü olarak kabul edilen Nevruz, kuzey yarımkürede bahar ekinoksu yani gece ile gündüzün eşit olduğu günde kutlanır. 21 Mart’ta kuzey ve güney yarım kürede güneş ışınları öğle vakti Ekvator’a 90 derecelik bir açıyla düşer. Bu tarihte güney yarım kürede sonbahar, kuzey yarım kürede ise ilkbahar başlar.
Balkanlardan Orta Asya ülkelerine kadar kutlanan bahar bayramı Nevruz, her toplumun kendi kültürel değerlerine göre de değişiklik gösteriyor. Yazılı kaynaklara göre ilk kez 2. yüzyılda Pers kaynaklarında adı geçen Nevruz, birçok takvime göre yılın ilk gününü temsil ediyor. 2010 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 3 bin yıldan bu yana kutlanmakta olan Pers kökenli bu şenliği, ‘Dünya Nevruz Bayramı’ ilan etti. Bunun yanı sıra Birleşmiş Milletler Manevi Kültür Mirası Koruma Kurulu da Nevruz’u Dünya Manevi Kültür Mirası Listesi 'ne dahil ederek, uzun yıllar unutulmadan kutlanmasına olanak sağladı.
Kelime kökeni eski Farsça’dan gelen Nevruz, yeni anlamındaki ‘nava’ ve gün ışığı anlamındaki ‘razah’ kelimelerinin birleşmesinden oluşuyor. Nevruz’un İslami bir kökeni olmasa da bu bayram, İran’da şenlikler şeklinde kutlanıyor. Orta Asya Türk halklarında ve Anadolu’da Nevruz, Göktürklerin Ergenekon’dan çıkışı ve yine baharın gelişi olarak kutlanıyor. Kürtlerde ise Nevruz’un günümüzden 2 bin 500 yıl önce zalim bir kral ile mücadeleye eden Demirci Kawa Efsanesi’ne dayandığına inanılıyor. Birçok topluluk Nevruz’u 21 Mart’ta kutlarken, kuzey yarımkürede doğanın yeniden hayat bulmasını temsilen 22-23 Mart tarihlerinde eğlenceler düzenleniyor.    
Türkiye’de de Kürtler tarafından şenliklerle kutlanan Nevruz, 21, 22 ve 23 Mart tarihlerinde hayat buluyor. Açık alanlarda bir araya gelen Kürtler, öncelikle büyük bir ateş yakıyor ve etrafında dans ederek ya da ateşin üstünden atlayarak baharın gelişini coşkuyla kutluyor. O gün kadınlar, rengarenk elbiseler giyerek, başlarına pullarla süslenmiş ışıltılı örtüler takıyor.
 Araştırmalara göre Nevruz geleneğinin geçmişi, 15 bin yıl öncesine dayanıyor. Yazılı kaynaklara göre Nevruz kelimesine ilk kez 2. yüzyılda Pers kaynaklarında rastlanıyor. O çağlarda yerleşik hayata geçiş yapan insanoğlu için mevsimler, yaşamsal bir önem taşıyordu. O dönemlerde soğuk ve zor şartlarda geçen kışın ardından gelen bahar ile doğanın yeniden canlanması, bolluğunda kavuşmanın anlamına geliyordu. Kaynaklara göre insanlığın yeniden bolluğa kavuştuğu dönem olarak görülen bahar bayramını yani Nevruz kutlamalarını ilk başlatan kişinin de Pers Kralı Cemşit olduğu belirtiliyor.
M.Ö. 487 yılında İran’ı yönetmiş olan imparator Büyük Dairus’un da Persepolis’te inşa ettirdiği sarayında Nevruz kutlamaları gerçekleştirdiği söyleniyor. Her ne kadar Persepolis yerleşkesinde bulunan sarayın ve yüz sütunlu salonun, Nevruz kutlamaları amacıyla inşa ettirildiği düşünülse de bu görüşü ispatlayan bir kitabe yazısı bulunmuyor.

Hukuk Konulu Filmler

Hukuk film sektörü için önemli ve ilgi çekici bir konu olsa gerek ki, yüzlerce filme konu olmuştur. Özellikle suç,ceza,mafya konuları sinemada çok işlenir ve bu konuların hukukla bağlantısı yadsınamaz.Ben de geçmişten günümüze en çok tutulan ve en çok izlenen en iyi avukat filmlerini derledim.  İşte en iyi 10 hukuk filmi:

 1)12 ANGRY MAN-12 KIZGIN ADAM(1957)
                 12 Angry Man - 12 Öfkeli Adam
12 Angry Man / 12 Öfkeli Adam avukat filmleri konusunda gerçekten bir baş yapıt, bir klasik. 1957 yapımı film hala popülaritesini koruyor diyebiliriz. Başrollerini Henry Fonda, Lee J. Cobb ve Martin Balsam ‘ın paylaştığı filmin yönetmenliğini Sidney Lumet yapıyor. Reginal Rose ‘un kaleminden çıkan filmin konusu gerçekten etkileyici ve bir o kadar da sürükleyici. Filmin başlangıçta ki ve sonunda ki üçer dakikalık sahneler dışında tümü sadece tek bir odada geçiyor. Jüri kararının alınma safhasını konu alan filmde, fakir bir kenar mahalle gencinin babasının öldürüp öldürmediğini tartışan 12 jüri hikayesini anlatmaktadır. Yasalara göre jürinin toplu bir karar alması gerekmektedir ve bu kararının alınması hiç de kolay olmayacaktır. Kaçırılmaması gereken filmi kesinlikle tavsiye ediyoruz. 12 Öfkeli Adam ‘ın bir tiyatro eseri olduğunu ve ordan sinemaya uyarlandığını dipnot olarak ekleyelim.

2)JFK-KAPANMAYAN DOSYA-1991
                  JFK - Kapanmayan Dosya
Biyografi tadındaki filmin başrolünde Kevin Costner, Gary Oldman ve Jack Lemmon yer alıyor. Oliver Stone’un mükemmel yönettiği film 2 dalda Oscar kazanmayı da başardı. Kennedy suikasti ve Kennedy ailesini hedef alanların arkasında kimlerin olduğu, neden suikastin yapıldığı ve diğer konulara farklı bakış açıları getiriyor. Suikastin sonrasında Kennedy ailesinin başından geçenleri cesur bir dille anlatan Oliver Stone, daha bir çok konuyu bu biyografi – drama tadındaki film içine eklemeyi başarmış. Film gerçekten keyifli ve izlemeye değer. Özellikle komplo teorileri üzerine bir tutkunuz varsa kaçırmayın derim.
3)TO KİLL A MOCKİNBİRD-BÜLBÜLÜ ÖLDÜRMEK

                 To Kill a Mockinbird - Bülbülü Öldürmek

To Kill a Mockinbird / Bülbülü Öldürmek, Harper Lee ‘nin aynı adı taşıyan Pulitzer Ödüllü romanından sinemaya uyarlanmıştır. Robert Mulligan ‘nın yönetmenliğini üstlendiği filmin başrollerinde Gregory Peck, John Megna ve Frank Overtan yer alıyor. Film, 1930 büyük ekonomik buhranı sonrasında, Amerika Birleşik Devletleri’nin güney eyaletlerinden biri Alabama’da geçiyor.Tecavüz ve ırza geçme suçlarından dolayı tutuklu olan siyah bir adamın savunmasını üstlenen beyaz bir adamın, kasaba baskılarına ve bir çok hoşnutsuz duruma karşı ilkeli, cesur ve onurlu mücadelesini konu alıyor. Film gerçekten üst seviyede başarıya ulaşmıştır. Hatta Amerikan Barolar Birliği Dergisi tarafından ankete sunulan En İyi 25 Mahkeme Filmi konusunda rakiplerini geride bırakarak birinci sırada yer almıştır.
4)AND JUSTİCE FOR ALL-HERKES İÇİN ADALET
                  And Justice For All - Ve Herkes İçin Adalet
Al Pacino ‘nun gençlik filmlerinden olan And Justice For All / Ve Herkes İçin Adalet döneminin başarılı yapıtları arasında ki yerini hak ederek almayı bilmişti. Yönetmen koltuğunda Norman Jewison ‘ın oturduğu filmin diğer yıldızları Jack Warden ve John Forsythe. Baltimore’lu bir savunma avukatı olan Arthur Kirkland’ın, masum bir sanık olan Jeff McCullaugh ‘u savunma sırasında yargıcı yumrukladıktan sonra 1,5 yıl hapis almasını konu alıyor. Filmin konusundan çok elde etmiş olduğu (tabi ki o yıllara kıyasla) gişe hasılatı ile gündeme gelmiştir. O yıllarda pekte azınsanmayacak bir rakam olan 33 milyon dolarlık gişe hasılatına ulaşmayı başarmıştır.
5)PRİMAL FEAR-İLK KORKU(1996)
                        
                  Primal Fear - İlk Korku     
Kilisede görevli olan genç bir çocuğun baş rahibi öldürmek ile suçlandığı konu almaktadır. Amerika’nın ünlü avukatlarından biri bu genç çocuğun savunmasını üstlenir. Ancak ilerleyen dönemlerde çocuğun dissosiyatif kişilik bozukluğu ortaya çıkar ve ilginç bir film bizi bekler. Edward Norton ve Richard Gere ‘in oyunculuklarını üstlendği filmin yönetmeni Gregory Hoblit yapmaktadır. Altın Küre ödülü almayı başaran film oscarlarda ödüle layık görülmemiştir. 

6)DEVİL'S ADVOCAT-ŞEYTANIN AVUKATI(1997)

                   Devil's Advocat - Şeytanın Avukatı


Ülkemizde avukat filmleri denildiğinde akla ilk gelen filmler arasında ki yerini korumayı başarmıştır. Yine bir romandan uyarlama olan filmde, hırslı ve genç bir avukat olan Kevin Lomax ‘ın, zengin iş adamı John Milton ile tanışmasından sonra garipleşen hayatını konu almaktadır. Genç ve hırslı avukat, müvekkili suçlu olsun veya olmasın onu suçsuz göstermeyi çok iyi şekilde başarmıştır. Ancak eşinin psikolojik sorunları sonrasında hayatın gerçekleri ile yüzleşmek zorunda kalır. Hollywood’un tanınmış simalarını bir araya getirmeyi başaran yönetmen Taylor Hackford, Al Pacino, Keanu Reeves ve Charlize Theron ile çalışmıştır.

7)THE JUDGE-YARGIÇ(2014)

                 The Judge - Yargıç

Son filmimiz daha bir ay öncesinde vizyona giren bir film. The Judge / Yargıç hem senaryosu hem de oyuncu kadrosu ile dikkat çekiyor. Başrollerinde Robert Downey Jr., Robert Duvall ve Vera Farmiga yer alırken yönetmenliğinde ise David Dobkin görev aldı. Konusu ise etkileyici. Yıllar sonra doğup büyüdüğü kasabaya annesinin cenazesi için dönen ünlü savunma avukatını süpriz gelişmeler beklemektedir. Annesi aslında bir cinayete kurban gitmiştir ve failleri bulunamamıştır. Failler arasında ünlü avukatın eski yargıç babası da yer almaktadır. Mesleğini alzheimer hastalığı neden ile bırakmak zorunda kalan baba ve ünlü avukat oğlu arasında geçen farklı bir konu sizleri bekliyor. Filmin gösterimi hala sinemalarda devam ediyor. Havaların biraz daha serinlediği bu günlerde sinemaya gitmeyi tercih edeceklere tavsiye edilebilir.

                 
                             


19 Mart 2015 Perşembe

Çanakkale Zaferi'nin 100.Yılı



Çanakkale geçmiş tarihimizin en acı ve hüzünlü zaferidir. Yoksulluk içinde can çekişen bir milletin dönemin en güçlü devletlerine ve silahlarına tek vücut halinde direnişinin gerçek bir destanıdır. Her satırında yaşanan bir insanlık onuru vardır. Bu olay, düşmana sadece silahla savaş değil, verilen insanlık dersi örnekleriyle de baş eğdiren aziz Mehmetçiklerimize aittir.

Yaşanan çatışmada vurduğu düşman askerini canı pahasına , sırtına alıp düşman siperine kadar götürme yücelik ve cesaretini gösteren Mehmetçik, düşmanın her bir rütbesindeki askerini kendisine hayran bırakacak kadar asil bir davranış sergileyerek, savaşın sadece öldürmekten ibaret olmadığını tüm dünyaya bir defa daha anımsatmıştır.

250.000 şehit verdiğimiz Çanakkale’de her yaşta insanımız gönüllü olarak savaşmış, kadınlar cephedekiler için çorap örmüş, kurşun imalatında dahi çalışmışlardır. Kısaca vatanın her bir ferdi kendisine yönelen bu vahşi akına el birliğiyle dur demesini bilmiştir.
Bu cephenin isimsiz kahramanları, vatanın her bir köşesinden Çanakkale’ye koşarken, hiçbir zaman geri dönmeyi düşünmemişler, Türklük onur ve şerefini en güzel şekilde savunmakla üzerlerine düşen görevi layıkıyla yerine getirmişlerdir. Onlar, Çanakkale Zaferi'’ni ele geçirmekle, sadece bir zafer değil, Türk milletinin Anadolu' ’daki varlığının devamını da sağlamışlardır.

Övgülerin en güzeline yaraşan Çanakkale Şehitleri katiyen unutulmayacak, Türk milletinin kalbinde bengi yaşayacaklardır. Ruhları şad olsun!



18 Mart 2015 Çarşamba

Nüremberg Duruşması Filmi



Nüremberg Duruşması(Judgment at Nuremberg)Stanley Kramer'in yönettiği 1961 ABD yapımı filmdir.Gerçek olaylardan esinlenilmiştir.Ekim 1945 'te, ABD, Birleşik Krallık ve Sovyetler Birliği'nin açtığı, Nürnberg Uluslararası Askeri Ceza Mahkemesi'nde yapılan yapılan yargılamaları konu almaktadır.

Mahkemede Nazi Partisi "insanlık suçu, savaş suçları, dünya barışına karşı işlenen suçlar ve savaşa sebep olmak" suçlarından yargılandı. Dünya barışına karşı işlenen suçlar tanımından ilk kez bu davada söz edildi. Davalı 24 kişi ve 6 organizasyon ve davacılar da yukarıdaki ülkelerdi. Yargılanan 24 kişi beraat ve 10 yıl hapis cezasından idam cezasına kadar değişen cezalar aldılar. Çoğu idam edildi.

Nüremberg Duruşması filmi de bu yargılamaları konu almaktadır.Filmin esas konusu hakim mevcut yasaları mı uygular, yoksa bunlardan bağımsız adaleti mi sağlar ikilemidir.Aslında bu konu mevcut hukuk sistemlerinin kurulmasından beri tartışılan bir konudur.Film de bu ikilemi çok ilgi çekici bir anlatımla açıklamaya çalışır.Hakim önüne gelen olayda uygulanacak olan mevcut hukuk kuralını doğal hukuk kurallarına aykırı bulsa bile uygulamalı mıdır?Bu bağlamda filmde özellikle 'vicdan' meselesi sorgulanır.Mahkemenin savcısı tarafından İkinci Dünya Savaşı'ndaki dram videolarla etkileyici biçimde anlatılır.
Mahkeme bir Amerikan mahkemesidir.Hakim ve savcılar Amerikan iken savunma makamındakiler Alman'dır.Yargılananlar ise Hitler döneminde mahkemelerde görev yapan hakimlerdir.Savunmalarında; verdikleri kararların haklı olduğunu,o dönemdeki kanunları uyguladıklarını ifade ederler.Tanık olarak bu hakimlerin  yargıladığı kişiler gelir. Hitler döneminin en acımasız kanunlarından biri olan engelli ve zeka geriliği olan kişilerin neslin bu şekilde devamını engellemek amacıyla yok edilmeleri.Bilindiği gibi Hitler döneminin en belirgin özelliği saf kan bir alman ırkı yaratmaya çalışmasıdır.Bu nedenle engelli,akıl zayıflığı olan kişilerin yok edilmesi hakkında kanunlar çıkarılmıştır.Yahudilerin Hitler döneminde yaşadığı acılar,zorluklar da bilinen bir gerçekliktir.O dönemde Yahudilerin bütün hakları ellerinden alınmış,çalışmaları,yaşam hakları ellerinden alınmıştı.Alman ırkından olanların Yahudilerle konuşması,çalışması,evlenmesi yasaklanmıştı.Filmimiz de Hitler döneminde çıkarılan insan haklarına aykırı bu kanunlardan bahsedilir.Başta belirtiğim gibi yargılanan hakimler ve  avukatları  "Kanunu uygulamak suç değildir" mantığı üzerinden savunma yaparlar.Ancak uzun yargılamalar sonucunda ve tanıklar dinlendikten sonra Baş Yargıç Day Haywood insan haklarıyla,yaşama özgürlüğüyle bağdaşmayan bu kanunları uygulamanın "insanlığa  karşı işlenen bir suç" olduğuna karar verir ve Hitler döneminde adaleti(!)sağlamaya çalışan bu yargıçlar ceza almaktan kurtulamaz. Filmdeki en etkileyici replik de hakim Heywood'un filmin sonunda söylediği şu cümledir:"To be logical isn't to be right(mantıklı olmak haklı olmak demek değildir)".Hakim burada 'biz sadece kanunları uyguladık'  mantığı üzerinden savunma yapan,yargılanan hakimlerin ve avukatlarının savunmasını çürütmektedir.Gerçekten 1945'te  bu mahkemede yapılan yargılamalar sonuncunda ilk kez "savaş suçu " ,"insanlığa karşı işlenen suçlar","barışa karşı işlenen suçlar" tanımlanmıştır.Film bu kavramları kullanması açısından iyi bir hukuk filmi olma özelliğini kazanıyor.Mahkeme filmlerinin kilometre taşlarından biridir.Bu nedenlerden dolayı tüm zamanlara hitap edecek bir film olma özelliğini taşıyor.
Film hem Hitler döneminde yapılan haksızlıkarı konu alarak hem de hukuki terminolojiyi kullanarak 1945'te Nurnberg Askeri Ceza Mahkemesi'nde yapılan yargılamaları doğru bir şekilde ele açıklayarak önemli bir mahkeme filmi olma özelliği kazanmıştır.İkinci Dünya Savaşı dönemini merak edenlerin ve hukukçu olan herkesin izlemesi gereken bir film...



16 Mart 2015 Pazartesi

Çocuk Hakları Sözleşmesi - Animasyon

  
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 20 Kasım 1989 tarihinde benimsenen Çocuk Hakları Sözleşmesi 2 Eylül 1990 tarihinde de yürürlüğe girmiştir. Türkiyede dahil olmak üzere 193 ülkenin taraf olduğu sözleşme en fazla ülkenin onayladığı insan hakları belgesidir. Türkiye, ÇHS'yi 14 Ekim 1990'da imzaladı ve sözleşme 27 Ocak 1995'te Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Sözleşmeyle çocuk haklarının korunması amaçlanmış ve taraf devletlerin bu hakların yaşama geçirilmesi için yükümlülüklere uymaları gerektiği hükme bağlanmıştır.
ÇHS'nin dört temel ilkesi şunlardır:
  • Ayrım gözetmeme (Madde 2)
  • Çocuğun yüksek yararı (Madde 3)
  • Yaşama ve gelişme hakkı (Madde 6)
  • Katılım hakkı (Madde 12)
Taraf devletlerin bu sözleşme ile üstlendikleri yükümlülükleri yerine getirme konusunda kaydettikleri ilerlemeleri incelemek amacıyla Çocuk Hakları Komitesi (ÇHK) kurulmuştur. Devletler ÇHS'ye taraf olduktan iki yıl sonra başlangıç raporunu ve bundan sonrada her beş yılda bir raporlarını ÇHK'ya sunmak zorundadırlar.

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi

 

Bildiri, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonunca Haziran 1948'de hazırlandı. Yapılan kimi değişikliklerin ardından, 10 Aralık 1948'de Genel Kurulun Paris'te yapılan oturumunda kabul edildi. Oturumda, 6 sosyalist ülke çekimser kaldı. Bildiri, bu ülkeler ile Suudi Arabistan ve Güney Afrika Birliği dışında kalan ülkelerin oylarıyla kabul edildi.
Bu bildiriyle, yalnızca demokratik anayasalarla tanınan temel ,medeni ve siyasi haklar değil, ekonomik, toplumsal, kültürel haklar da genel tanımlarla belirli hale gelmiştir. İlk grup haklar arasında, yaşama, özgürlük ve kişi güvenliği gibi haklarla birlikte, keyfi tutuklama, hapis ve sürgünden korunma, bağımsız ve tarafsız mahkemelerde adil ve kamuya açık olarak yargılanma hakkı ile düşünce, vicdan, din, toplanma ve örgütlenme özgürlükleri bulunur.
Sosyal güvenlik, çalışma, eğitim, toplumun kültürel yaşamına katılma haklarıyla bilimsel ilerlemenin ürünlerinden yararlanma hakkı ise, bildiriyle getirilen yeniliklerdendir.

İdari YargıYerleri-Tablo

                           

İdari yargının unsurlarını ve idari yargı yerlerini kolay sınıflandırmamız açısından yararlı bir tablo.

Hukuk Öğrencisi Olmak ya da Olmamak... İşte Bütün mesele Bu :)


Bir hukuk fakültesi öğrencisi olarak hukuk okumanın zorlu aşamalardan geçtiğini söyleyebilirim.1.sınıfa başladığınızda bütün terimler yabancı gelir.Alışmakta zorlanırsınız.Girdiğiniz hemen bütün alan derslerinde hocalar  teamül,doktrin,içtihat kelimelerini kullanır.Siz ilk olarak işe bu kelimelerin anlamını araştırmakla başlarsınız ve araştırmanın,bir şeyler öğrenmenin sonunun olmayacağı hukuk denizinin içine dalarsınız.Okula,sınıfa,geldiğiniz şehre alışayım derken bir bakmışsınız vize vakti gelmiş.Sınavlara girersiniz,80-90 beklerken 20-30 alırsınız.Sınıfta herkes hayatında hiç bu kadar düşük not almadığından bahseder.Bu durumda sakin olmak gerekir.Bu duruma alışmalıdır çünkü;4 yıl boyunca hukuk öğrencisi bu notlarla bir çok kez karşılaşacaktır.Keza dersler zordur.Kavramlar çok,öğrenilmesi gereken şey çoktur.Kanun maddelerinin yanısıra doktrindeki görüş ayrılıkları,yargıtayın konu hakkındaki görüşlerinin de iyi öğrenilmesi gerekir. Hele ki sınavlara çalışmak son güne kaldıysa düşük not almak tüm çabalarınıza,sabahlamanıza rağmen kaçınılmaz sondur.Zira konular iyi kavranmalı,iyi öğrenilmedir.Şuraya çalışayım hoca zaten buradan kesin sorar diye bir kaide yoktur.Arkadaşlarınızın ailenizin "ya sen bu sınava çok çalışmıştın niye bu kadar düşük aldın?"sorularına maruz kalırsınız.Cevap vermek istersiniz istemesine de karşınızdakiler sizi anlamaz.Kısacası bir hukuk öğrencisinin derdinden yalnız hukuk öğrencisi anlar... Her yıl zorluk derecesi git gide artar.Bununla beraber hukuki yorum,muhakeme yapma gücümüz de geçen yıllarla birlikte gelişir.2.sınıfta ceza ve borçlar derslerine start verilir.Bütün özel hukuk ve kamu hukuku dersleri bu dersler üzerine kuruludur.Bütün temel kavramlar,maddeler bu derslerdedir, iyi kavramak gerekir.

Zaman geçtikçe derslere,derslerin zorluğuna,hukukçu olma  fikrine de alışılır.Ne kadar zor meşakkatli yollardan geçilse de hukuk öğrencisi sorumluluğunun farkındadır ve daha iyi olmak için çabalamaya devam eder.

Aşağıda da hukuk öğrencilerinin günlük hayatta karşılaştığı bazı olayları sıraladım :)

1.günlerce ders çalışmak, ezber yapmak için sabahlama..
sosyal ortamlardan uzakta olma..
yaptığı seçimden pişman olma..
kalma korkusu, aile baskısı ile başbaşa olma...
2.çoğu okul zamanlarında depresyona giren kişilerdir. kendi ağızlarından duyulmuştur.
3.tıp öğrencisi olmaya benzeyen durum olsa gerektir. gençliğinden vazgeçmektir.
4.genelde okuldan dört yılda mezun olamayacak olan öğrencidir. devam zorunluluğu da yoksa bütün öğrencilik hayatı sağdan soldan ders notu toplamakla geçer. aslında okulu bitirmenin çok da zor bir iş olmadığını, mezuniyetten sonraki staj süresi boyunca sürünürken idrak edecektir.
5.abartılmaması gereken durumdur.
6.geleceğin hakim'i savcı'sı avukat'ı olmaktır.
7.anayasa hukuku dersinden kalan hukuk öğrencileri, sırf seneye müfredat değişmesin diye referandumda "hayır" oyu kullanacaklarını açıkladılar...
8.hukuk öğrencisi olmak yada olmamak... işte bütün mesele bu.
9.bütünlemelerin hayatının bir parçası olmasıdır.
10.final sınavları yaklaştığı zaman geceleri sabaha kadar ders çalışmaya mahkum olmaktır.
11.kalınlığı 55 cm'yi bulan kitaplarla iett otobüslerinde, tramvaylarda harap olmaktır.
eğer aynı gün içinde ceza hukuku ve borçlar hukuku dersleriniz varsa, bavulla okula gelmek farz olmuştur artık.
ceza kanunu: 11 cm
ceza hukuku kitabı: 8cm
borçlar kanunu: 6cm
borçlar hukuku kitabı: 16cm
ve sonuç 41 cm'lik ve ağırlığı 4-5 kilo olması muhtemel tuğla gibi kitaplar. ve evinizle okul arasında tramvay ve otobüs mesafesi varsa ve ders çıkış saatleriniz 6-8 arasıysa, kol kası yapmaya hazır olun.
size acıyan iett yolcularından, verin kitabınızı taşıyayım isterseniz, sorularıyla karşılaşabilirsiniz.
elinizdeki kocaman ceza kanunu herkesin dikkatini çekebilir ve bir sürü soruya maruz kalabilirsiniz.
hatta bir gün metrobüste, çağlayan adliyesine giden bir yaşlı amcayla karşılaşabilir, 2. sınıf öğrencisi olduğunuzu, icra hakkında hiçbir fikre sahip olmadığınızı anlatmanıza rağmen; amca tarafından sürekli sorulara maruz kalarak amcanın 100 lira için icraya verildiğine şaşırıp üzülebilirsiniz.
kısacası zordur hukuk öğrencisi olmak. he bir de; tekerlekli valiz şart.


not:bu tanımlamaların tümü uludağsözlük sitesinden alınmıştır.



13 Mart 2015 Cuma

Hukuk Öğrencilerinin Okuması Gereken Kitaplar

Hukuk ve edebiyat birbiriyle ilişkili alanlardır.Hukuk,adalet,ceza,hak,özgürlük,eşitlik üzerine roman,tiyatro,öykü vb. türde yazılmış birçok edebiyat eseri bulunmaktadır.Hukuki konular üzerine yazılmış bu tür eserleri okumak hem muhakeme yeteneğimizi artırması açısından hem de genel kültür açısından önemlidir.Her hukukçunun okuması gerektiğini düşündüğüm eserler listesi ise şu şekilde:

Diriliş: Tolstoy’un en önemli üç romanından biri olan Diriliş, bir insanın geçirdiği sarsıcı değişimin romanıdır. Zengin Prens Nehlüdov, hizmetçi Maslova’yı baştan çıkarıp terk ederek hırs ve arzularının peşinden gider. Yıllar sonra bir mahkeme salonunda Maslova ile karşılaşan Nehlüdov, onu bu batağa kendisinin ittiğinin farkına varacak ve “dirilen” vicdanı, onun baştan ayağa değişmesine sebep olacaktır.
Diriliş, vicdan azabının ezici baskısını anlatırken, ceza hukukuna da ağır eleştiriler yöneltiyor. Eserlerinde ahlaki değerlere vurgu yapan Tolstoy, bu kitabında insan ruhunun, vicdanının ve inancının toplum tarafından öldürüldüğünü dile getirip, bunların yeniden dirilişinin mümkün olup olmadığını sorguluyor.
Bülbülü Öldürmek:  Amerika'da 1930'ların  Güney Eyaletleri' nden birinde bir zenci beyaz bir kızın ırzına geçmekle suçlanır.Önyargılar,şiddet ve riyakarlıkla beslenen Güneyli erişkinlerin ırk ve sınıf ayrımı konusundaki mantıksız yaklaşımlarını Scout ve Jem Finch adlarındaki iki çocuğun ağzından keyifli bir dille bize aktaran roman,aynı zamanda kent halkının vicdanına karşı tek başına karşı koyan bir erkeğin mücadelesini de anlatıyor. Pulitzer ödüllü kitabın daha önceki film önerileri yazısında Oğuz Uysal tarafından önerilen filmi de oscar kazanmıştır.
Bir İdam Mahkumunun Son Günü,Victor Hugo: Ya siz idama mahkum olsaydınız?Sizin yürek darlıklarınız,sıkıntılarınız neler olurdu?İnfaz edilmeden önce neleri düşünürdünüz?Çocukluk arkadaşlarından birinin idam cezasına çarptırılmasının ardından, Victor Hugo bu karamsar anlatıda bir tutuklunun son gününü sahneye koymaya karar veriyor.Hugo bu eseriyle geriye,idam cezasının kaldırılması için sert bir tanıklık,ileride dile getireceği siyasi söylemlerin birçoğunun haberini çok önceden veren gerçek bir yurttaş iddianamesi bırakıyor.
Dava,Franz Kafka:  Dava,bir sabah hiç açıklanmayan sebeplerden ötürü tutuklanan Joseph K'nın hayret verici bir yargı süreciyle mücadelesinin kasvetli hikayesini anlatıyor. Joseph K,bir kafa karıştırıcı durumdan diğerine sürüklenirken,bilinmeyen suçlamalar karşısında masumiyetini kanıtlama konusunda giderek umutsuzlaşıyor. Birbirine yabancılaşmış uyruklarının hayatlarını ezip geçen otoriter bürokrasinin sert bir portresini çıkaran Dava, bugün de eski güncelliğini koruyor.
Kırmızı Pazartesi,Gabriel Garcia Marquez:  Marquez bize hukukun kategorize ettiği namus cinayetlerinden çok daha farklı bir namus cinayeti anlatıyor. Kitabın açılış paragrafından itibaren olacağı ifade edilen cinayet aslında işlenmek istemeyen bir cinayettir.Bu trajikomik hikayede cinayetin işleneceği o kadar açıktır ki kimse cinayetin işlenmeyeceğine ihtimal vermez.
Reis Bey,Necip Fazıl Kısakürek: Nihayet bir Türk romanı da listede.Reis Bey ' de "bir masuma kıymaktansa ,bin cürümlüyü cezasız bırakmak yeğdir" düşüncesine karşı,"cemiyette bir ferdi korumak için bin kişiye idam gömleğini giydirmekten kaçınılmamalıdır,o bir kişi bütün cemiyettir"şeklinde düşünen bir ağır ceza reisinin yaşadığı dramatik değişimi anlatılıyor.
Osmanlı Türk Anayasal Gelişmeleri,Bülent Tanör: Türkiye'de gelişen anayasal sürecin kolayca anlaşılmasına yardımcı olur ve ayrıca anayasa hukuku dersi açısından yardımcı bir kitaptır.
Suçluyorum,Emile Zola: 19. yüzyıl sonları Fransa 'sında Yahudi kökenli bir subayın,yüzbaşı Alfred Drefyus'un haksız yere casuslukla suçlanmasıyla patlak veren Drefyus Davası,yalnızca bir hukuk ve ayrımcılık skandalı değil,aynı zamanda başta ordu ve yargı olmak üzere ülkenin tüm kurumlarını temellerinden sarsan bir toplum olayıydı.tam 12 yıl sonra Drefyus'un aklanmasıyla sonuçlansa da,Üçüncü Cumhuriyer ve çağdaş Fransa'nın tarihinde önemli bir dönüm noktası oldu.Büyük romancı Emilé Zola,13 Ocak 1898 günü bir gazetede yayınladığı Suçluyorum başlıklı açık mektubuyla,Drefyus'a yapılan haksızlığın karşısına dikilen Fransız aydınlarının öncüsü oldu.
Ceza  Sömürgesi,Franz Kafka:  Bu öyküde aklınıızda en fazla yer edecek şey ceza  makinesi metaforu üzerinden Kafka'nın adalet kavramı hakkında ifade ettikleri olacaktır.
Moebius Döngüsü:  Bu öyküde Julio Cortazar'ın Mırıldandığım Öyküler isimli kitabında mevcut.Bir tecavüzcü katilin konu edildiği öyküde kişinin geçmişi de irdelenerek kişiye karşı okuyucunun karmaşık duygular içine girmesine neden oluyor.Geçmişiyle birlikte ele alındığında bu kişinin suçluluğundan daha doğrusu bir cezayı hak edip etmediğinden şüphe duymaya başlıyoruz.
Çalılıklar Arasında,Ryunosuke Akutagava:  Bu aslında Ryunosuke Akutagava'nın Raşömon ve Diğer Öyküler kitabından bir öykü.Bu listede şahsen en beğendiğim öykü budur.Hikayede ormanda bir ceset bulunur ve zanlı olarak azılı haydut Tacomaru yakalanır.Hikaye boyunca  kurban,kurbanın karısı ve Tacomaru'yu dinleyip cinayeti kimin işlediğini anlamaya çalışırız.Fakat tahminin aksine bu konuda kimse birbirini suçlamamaktadır.
Özgürlük Üzerine,John Stuart Mill: "Eğer biri hariç,bütün insanlar aynı düşüncede olsalar,nasıl bu karşıt düşüncedeki kimsenin diğerlerini susturma hakkı yoksa ,tüm insanların da o kişiyi susturma hakkı yoktur." "Özgürlükten vazgeçme özgürlüğü olabilir mi?"gibi konuları ele almaktadır.
Bin Dokuz Yüz Seksen Dört:  George Orwell tarafından kaleme alınmış alegorik bir politik romandır.Hikayesi dispotik bir dünyada geçer.Dispotya romanlarının ünlülerindendir.Özellikle kitapta tanımlanan Big Brother(Büyük Birader) kavramı günümüzde de sıklıkla kullanılmaktadır.Aynı zamanda kitapta geçen düşünce polisi gibi kavramları da George Orwell günümüze kazandırmıştır.
Medeniyetler Çatışması:  Samuel Huntington tarafından işlenen,soğuk savaş sonrasına tekabül eden 1990'lı yıllardan itibaren uluslararası ittifak ya da ihtilaflarda belirleyici olan unsurun politik ya da ekonomik ideolojiler değil,medeniyetler olmaya başladığını ve 21 yüzyılda da bu trendin devam edeceğini ifade eden bir tezdir.